Düşmanlığa, ayrımcılığa ve şiddete tahrik
Birincisi, ByLock kullanıcısı 92 şüpheli şahıs ve haklarında FETÖ/PDY silahlı terör örgütünden dolayı soruşturma bulunan 21 kişi ile iletişim kaydımın olduğudur. ’de birinci derecede imza yetkisine sahip olduğum ve Cumhuriyet’te yaşandığı iddia edilen radikal yayın politikası değişikliğinden, FETÖ/PDY ve PKK/KCK örgütlerinin manipülatif amaçlarına hizmet eder tarzda yayın yapılmasından sorumlu olduğumdur. Birincisinden başlamak gerekirse, ByLock kullanıcısı 92 ve haklarında FETÖ/PDY soruşturması bulunan 21 (Aslında bir kişi –Murat Kurnaz-her iki listede de olduğundan bu sayı gerçekte 20’dir) şüpheli şahıs ile iletişim kaydımın bulunduğu iddiası asılsızdır. Bu yoğunluğun nedeni, o dönemde Emniyet Teşkilatı’ndaki FETÖ yapılanmasını hedef alan ilk büyük tutuklama dalgasına karşı cemaat mensuplarının gazetecilere yönelik olarak bir medya kampanyası düzenlemiş olmalarıdır. Aksinin kabulü halinde, FETÖ üyelerinin sadece SMS yollamak suretiyle, bir kişiyi kendileriyle irtibatlı hale getirmelerinin de mümkün olabileceğini varsaymak gerekecektir ki bu durumda, tüm ülke vatandaşları şüpheli ya da sanık haline gelir. Tabii ki, söz konusu karşılıklı iletişimin kurulduğu 2015 yılında bu kişilerin, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra FETÖ üyeliğinin başlıca kanıtı olarak gösterilecek olan kriptolu haberleşme sistemi ByLock’un kullanıcılarından olduklarını bilmem ya da tahmin etmem mümkün değildir. Sonuç itibarıyla, ByLock kullanıcısı ve FETÖ/PDY şüphelisi toplam 112 kişi ile iletişim kaydımın olduğu yönündeki asılsız iddiadan yola çıkarak “ irtibat ” sonucu çıkarmak izan ve vicdana aykırıdır. Bu yüzden hakkımdaki “ 112 ByLock kullanıcısı ve FETÖ/PDY şüphelisi ile irtibatlı olduğum ” şeklindeki yalan haberle itibarsızlaştırılmak istendiğim aşikardır. İddia makamı, hakkımdaki HTS kayıtlarını inceleme gereği duymaksızın, ByLock kullanıcısı ve FETÖ/PDY şüphelisi112 şahısla olduğu iddia edilen iletişim kaydının yüzde 95’ini, bana bir defaya mahsus olmak üzere gönderilen ve cevap bulamayan SMS’ler ve/veya tek taraflı aramaların oluşturduğunu, dolayısıyla bunların “ iletişim kaydı ” olarak değerlendirilmesinin mümkün olamayacağını teşhis etmediyse, görevini ihmal etmiştir. İkinci olarak, iddia makamı beni, Cumhuriyet’te yaşandığı iddia edilen radikal yayın politikası değişikliğinden, FETÖ/PDY ve PKK/KCK örgütlerinin amaçlarına hizmet eder tarzda yayın yapılmasından sorumlu olmakla suçluyor. Bu fezleke şu ifadelerle sona eriyor : “ FETÖ/PDY’nin bir kısım kimselerin tutuklanmasına ve yargılanmasına sebep olarak iftira suçunu işledikleri, yine birçok vatandaşın mağduriyetine yol açarak suça konu birçok eyleme katıldıkları anlaşılmıştır ” İftiralarla dolu bir fezlekenin son cümlelerinin bunlar olması, fevkalade ironiktir. Cumhuriyet’te yaşandığı iddia edilen radikal yayın politikası değişikliğinden, FETÖ/PDY ve PKK/KCK örgütlerinin manipülatif amaçlarına hizmet eder tarzda yayın yapılmasından sorumlu olduğum öne sürülürken kullanılan bir başka husus da gazetenin “ Yayın Danışmanı ” pozisyonunda bulunmamdır. İddianamede “ Cumhuriyet gazetesine, silahlı terör örgütü FETÖ/PDY tarafından özellikle 2013 yılından itibaren adeta el konulduğu ” ileri sürülüyor. Dava dosyası incelendiğinde, kumpas davalarından birinde, hakkında iki müebbet hapis cezası talebiyle FETÖ şüphelisi olarak yargılanan savcı Murat İnam’ın bu davanın ben hariç tüm şüphelileri hakkında 30 Ekim 2016 tarihinde yakalama ve gözaltına alma kararı çıkarttığı görülüyor. FETÖ’nün adı henüz “ Cemaat ” iken ve bu cemaat ile AKP iktidarı birlikte çalışırken benim bu yapıya karşı bakışım kategorik biçimde negatif olmuştur ve bu bakışım hiç değişmemiştir