Düşmanlığa, ayrımcılığa ve şiddete tahrik
OHAL ve bu kapsamdaki KHK’lerin amacı başlangıçta özellikle darbe kalkışmasında bulunan FETÖ terör örgütü ile mücadele olarak açıklandı. Sadece, FETÖ terör örgütü ile iltisaklı yayın kuruluşları değil, muhalif olan bütün tv, radyo, gazete, dergilere yönelik baskı, tehdit, sansür, sansürün de ötesinde kapatma kararları verilmeye başlandı. FETÖ’nün devlette ve bürokrasiyi ele geçirmesinde fiili ve etkin rol oynamış, sorumlu yöneticiler, bir anda kendilerini FETÖ karşıtı ilan ederek, kendi sorumluluklarını örtücü, kendilerini sakınan bir anlayışla, nice masum kamu görevlisinin canını yaktılar. Fakat, bu süreçte görüldü ki; FETÖ ile bağları açık olsa da güçlülere, iktidar odaklarının yakınlarına, damatlara, kardeşlere, yeğenlere ya “dokunulamadı”, ya da dokunulur gibi yapıldı ise de çoğunlukla kurtarıldılar. Bu işlemler, “Partili bürokrasi” veya “FETÖ’cü ilan edilip, memuriyetten çıkarılma ve hapse atılma korkusu içindeki, yozlaşmış, kimilerinin “Tetikçi” diye niteledikleri bürokratlar eliyle hayata geçirildi. Bakın dikkat edin, daha önce FETÖ’ye toz kondurmayan, ona inanılmaz methiyeler düzenler, şimdi senden de, benden de, kumpasa uğrayan Oda TV’cilerden, Balyoz, Ergenekon, Casusluk vs davaları mağdurlarından da çok daha keskin FETÖ karşıtı pozlarında konuşuyorlar. Sorunca da kandık, kandırıldık! Ben de diyorum ki, “Biz niye kandırılmadık”! Kandırılan Fethullah okullarına ve Bank Asya’ya yönlendirilen sade, gariban yurttaşlarsa, “FETÖ’cü”lükten hapisteler