Düşmanlığa, ayrımcılığa ve şiddete tahrik
Soykırıma/İnsanlığa karşı suça tahrik
15 Temmuz darbe teşebbüsünün şaşkınlık ve sıcaklığı geçtikten yıllar sonra bile soruşturma ve yargılamalarda öyle bariz hatalar yapıldı ki, birçok kimse “Yargıda hâlâ kripto FETÖ'cüler mi var? İşleri içinden çıkılmaz hale getirip, mağduriyet çuvalını büyütmek mi istiyorlar?” diye sordu. Bir sonraki adımda ise yargının “FETÖ”den sonra hangi grupların eline geçtiği konuşulmaya başlandı. Nitekim iktidarın gazetesi Sabah'ın yazarı Dilek Güngör bugün de “Yargıda tehlikenin farkında mısınız” başlığı altında, “FETÖ”yle mücadele eden hakim ve savcılar kızağa çekilirken, onların yerine telefonunda ByLock çıkanlar, ByLock listelerinden isimlerini sildirenler, darbeci akrabaları olanlar ve benzerlerinin getirildiğini” öne sürdü. Güngör, şu anda yargıyı dizayn eden “O'cular, bu'cuların” kripto “FETÖ'cü” olduğu imasında da bulundu. 6 Eylül'de ne oldu? Sabah'tan Dilek Güngör, “Yargı ve Emniyet’teki Ankesörcüler” başlıklı yazısında, üst düzey bir bürokratın, “İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen bir soruşturma kapsamında ankesöre takılan binlerce kripto hakim, savcı ve emniyetçinin bulunduğu bir listeden” söz ettiğini belirtip, şunları anlattı: “Ardışık arama yöntemiyle FETÖ imamlarıyla haberleşen hakim-savcılar şimdi üst düzey makamlarda. Merak ediyorum, Yargıtay veya HSK bu kişilerle ilgili bir işlem başlattı mı? Ya da soruşturma izni verdi mi? Ardışık arama listesinde yer alan bu kişilerin o tarihten sonra FETÖ'yle ilgili kararlarda imzası var mı?” Biz de bunun üzerine Mart'taki açıklamayı hatırlatıp, “Bakalım Sözcü gibi, Sabah'a da bir yalanlama gelecek mi?” diye sorduk. Elbette, peşinen bunların “FETÖ'cü, suçlu” olduğu söylenemez, ama neredeyse Bank Asya'nın kapısından geçenin işine son verilirken, hakkında en ufak ihbar olan açığa alınırken, dahası hakkında beraat, kovuşturmaya yer yok veya takipsizlik kararı bulunanların avukatlık yapması bile engellenirken, 1 yıldır soruşturulan bin 509 “şüpheli” kürsülerde oturuyor demektir!. “İTİRAFÇILARIN” İFADESİ NEREDE ALINDI? Dilek Güngör'ün yazısına dönelim; Sonunda diyor ki; “Şimdi soruyorum: Yarın öbür gün şu anda yargıyı ele geçiren bu grupların içine sızan FETÖ'cüler eliyle 17/25'teki gibi yeni bir kumpas davası hazırlansa! O zaman kim, ne diyebilecek? Herkes sormayacak mı? Hani, 'FETÖ'cüler yargı içinden ihraç edilmişti' diye… Hani Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, 'Yargıyı FETÖ'den temizledik' demişti diye… Hani, 'İşler ehline veriliyordu' diye…” Yazılara ve HSK'nın açıklamalarına konu olan İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürüttüğü ankesör soruşturmasının 2014-2016 yıllarını kapsadığını kaydedip, sorunun özüne; Yani genel olarak yanlışın ne zaman ve nasıl başlamış olabileceğine bakalım. Kulislerde, 15 Temmuz'dan sonra “Özel görüşmeler” sonucu birçok hakim ve savcının “İtirafçı” olmasının sağlandığı, HSK'ya “FETÖ'cü” meslektaşlarının ismini verenlerin görevlerini döndürüldüğü, dönemeyenlere ise en azından avukatlık yapma izni verildiği iddiaları çokça konuşuldu. Bilindiği gibi, “FETÖ'nün karargâhı” olarak adlandırılan Adalet Akademisi 9 Temmuz 2018'de KHK ile kapatıldı, ancak geçtiğimiz 2 Mayıs'ta Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile yeniden açıldı. Tüm bunlardan, yargıdaki “Kripto FETÖ” sorununun çok daha derinlerde olduğu, bir başka ifadeyle ilk düğmenin yanlış iliklendiği sonucu çıkmıyor mu? HSK’DAN AÇIKLAMA HSK Başkanvekili ve 2