Hoşgörüsüzlük (abartma, yükleme, çarpıtma)
Düşmanlığa, ayrımcılığa ve şiddete tahrik
Geçen hafta İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener hakkında 2016'dan beri gizli tutulan “FETÖ soruşturması” olduğunu öğrendik. Peşinden yeni parti kurma hazırlığında olduğu belirtilen AKP'li eski Bakan Ali Babacan hakkında “FETÖ soruşturması” başlatıldığını duyduk. Bir eski Hazine Müsteşarlığı çalışanının suç duyurusuyla başlayan soruşturmanın konusu; Babacan ile dönemin Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakçı'nın bürokratik atamalarda ve İzmir Askeri Casusluk kumpasında “FETÖ'ye” bilerek ve isteyerek yardım ettiği iddiasıydı. Babacan'ın tüm danışmanlarının “FETÖ'cü” çıkmasına ve kritik görevlere getirdiği bazı isimlerin mahkûm olmasına da dikkat çekildi. Kumpası geçtik; 2014 yılında Maliye Bakanlığı'na düzenlenen “FETÖ” operasyonunda 60 kişi gözaltına alındı. İtirafçı bugün “AKP'ye muhalif” sayılan bu isimler hakkında özetle şu iddialarda bulundu: “Abdullah Gül gerek Başbakanlığı ve gerekse Cumhurbaşkanlığı sırasında FETÖ'cülerin koruyucu ve kollayıcısı olarak görev yaptı. Erdoğan'ın Maliye ve Hazine'ye gönderilen işadamlarına üst düzey FETÖ'cü bürokratlar tarafından, 'Bize yanlış kişiden geliyorsunuz. Gül'ün bilgisi ve koruması dahilinde FETÖ'cü kadrolaşma bizzat bakanlar ve müsteşarlar tarafından organize edilmiştir. Uzun bakanlığı döneminde özellikle ABD'nin (FETÖ'nün) etkisiyle tüm dünya finans çevrelerinde güven unsuru olarak sunulmuştur. Bu zırh kendisine bağlı birimlerde FETÖ'cü örgütlenmeyi alabildiğine yapması imkânı vermiştir. Babacan'ın Hazine'deki FETÖ'cü örgütlenme işlemlerini, Hazine Müsteşarı yaptığı İbrahim Halil Çanakçı birinci elden yürütmüş ve Pensilvanya'nın emrinden hiç çıkmamış ve bu sayede on yıla yakın Hazine Müsteşarı kalmış, sonrasında da Pensilvanya ve ABD desteği ile IMF İcra Direktörlüğüne atanmıştır. Orada da FETÖ örgütü adına icraata devam etmektedir. ” “Mehmet Şimşek, FETÖ'nün çok önemli adamlarından biridir. İngiltere ile FETÖ örgütü arasındaki en önemli bağlantılardan biridir. Ayrıca FETÖ'nün Kürt cenahına yönelik aracılarından biridir. 20 Mayıs'ta Dışişleri Bakanlığı'nda “FETÖ”nün sınav yolsuzluğuyla ilgili bir operasyon gerçekleştirildi. Madem “FETÖ yapılanmasında” Davutoğlu ve Gül'den şüpheleniliyordu; Davutoğlu'nun “oğlu” olarak bilinen, onun özel kalem müdürlüğünü, Gül'ün ise dış politika başdanışmanlığını yapan ve 7 ay önce “FETÖ üyeliğinden” 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılan eski büyükelçi Gürcan Balık'ın ifadeleri neden dikkate alınmadı? Balık, her ne yaptıysa onların emriyle yaptığını vurgulayıp, defalarca Gül ve Davutoğlu'nun yanısıra halen BM Daimi Temsilcimiz olan Dışişleri eski Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu'nun tanık olarak dinlenmesini talep ettiğine göre, en azından dinlenmeleri gerekmez miydi? Keza firari işadamı Akın İpek'in otelinde kalmakla suçlanan Balık, halen AKP'de devam eden Cemil Çiçek, Ömer Çelik, Mehdi Eker, Ahmet Aydın gibi isimleri geçelim; O otelde Gül, Davutoğlu ve danışmanlarının, Ali Babacan'ın, Sadullan Ergin'in, Hüseyin Çelik'in, Nihat Ergün de kaldığını anlatmadı mı? İşte ne âlâ soruşturma konusu!. Malum Ergin, 2010 Anayasa referandumundan sonra “FETÖ”nün yargıyı ele geçirdiği ve kumpasların en yoğun yaşandığı dönemin bakanı. Ocak 2017'de Kilis Savcılığı'nın hazırladığı “FETÖ” iddianamesinde, bir tanığın Ergin hakkındaki, “Bakan olmadan önce Pensilvanya'da Fetullah Gülen'i ziyaret etti” iddiasına yer verildi. Habere göre, 2013 yılında yapılan İdari Yargı Hakimliği sınavı soruşturmasında 29 “FETÖ” şüphelisi hakkında gözaltı kararı verilmiş. Ne yalan söyleyeyim, Babacan'la ilgili soruşturma haberini duyunca, “İnşallah FETÖ'nün siyasi ayağının üzerine gidilmesinin başlangıcıdır” umuduna kapıldım. İkincisi; FETÖ'yle mücadelenin bir amaç değil, özellikle “muhalifleri” susturmak için bir araç olarak kullanıldığı iddiaları adeta ete-kemiğe büründürüldü!