159,924 Yayın 10,927 Hoşgörüsüzlük 3,088 Hak ve itibara saldırı 159,836 Düşmanlığa tahrik 685 İnsanlığa karşı suça tahrik 149,781 Haber 10,126 Köşe Yazısı 917,054 Kelimeyle Suç

Yazı/Haber Kaynağı > Diriliş Postası

14,102 kayıt bulundu 11620 - 11640 gösteriliyor
30-09-2016
Diriliş Postası
Diriliş Postası  
 
‘ByLock’ kullanıcısı 39 polis adliyede
Düşmanlığa, ayrımcılığa ve şiddete tahrik
Sakarya ve Kocaeli’de Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında gözaltına alınan 39 polis, adliyeye çıkartıldı
30-09-2016
Diriliş Postası
Diriliş Postası  
 
Yağlıdere Kaymakamı görevden uzaklaştırıldı
Düşmanlığa, ayrımcılığa ve şiddete tahrik
Açıklamada, şunlar kaydedildi:“Yağlıdere Kaymakamı Hasan Günaydın’ın 15 Temmuz 2016 darbe girişimi gecesi ve sonrasında ilçe halkına yönelik söylem ve eylemlerinde, milli güvenliği tehdit oluşturduğu tespit edilen Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY) iltisaklı olduğu iddiaları üzerine, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 137 inci ve 138 inci maddeleri gereğince, valilik makamının 29/09/2016 tarih ve 7446 sayılı onayı ile geçici bir tedbir olarak görevinden uzaklaştırılması uygun görülmüştür
30-09-2016
Diriliş Postası
Diriliş Postası  
 
Akıncı Üssü’ne ‘yurtta sulh’ parolasıyla girmişler
Düşmanlığa, ayrımcılığa ve şiddete tahrik
Kazan Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen FETÖ soruşturması kapsamında tanık olarak ifadesi alınan asker E
30-09-2016
Diriliş Postası
Diriliş Postası  
 
FETÖ bağlantılı faaliyetlerini sürdüren 25 öğretmen gözaltında
Düşmanlığa, ayrımcılığa ve şiddete tahrik
Erzurum merkezli 8 ilde düzenlenen operasyonda, Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) darbe girişimi sonrası, örgütsel faaliyetlerine devam ettikleri ve FETÖ’nün şifreli mesajlaşma uygulaması “ByLock”u kullandıkları belirlenen 25 öğretmen gözaltına alındı. Alınan bilgiye göre, İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, FETÖ’ye yönelik soruşturmayı yürüten Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığının talimatı doğrultusunda FETÖ ile irtibatlı oldukları öne sürülen milli eğitim bünyesindeki 47 zanlıyı yakalamak için çalışma başlattı. Zanlıların, FETÖ’nün darbe girişimi sonrası da örgütsel faaliyetlerini devam ettirdikleri ve örgütün şifreli mesajlaşma uygulaması “ByLock”u kullandıkları belirlendi
30-09-2016
Diriliş Postası
Diriliş Postası  
 
Adalet Bakanı Bozdağ: ‘Terör örgütlerine sadakati olanlar devlette istihdam edilmeyecek’
Düşmanlığa, ayrımcılığa ve şiddete tahrik
Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) darbe girişiminin, demokrasiye sahip çıkılmasıyla başarısız olduğunu ifade eden Bozdağ, “15 Temmuz çabuk unutuldu, geçen süreye baktığınızda bu kadar kısa zamanda unutulması, unutturulması milletimiz ve devletimizin hayrına değildir. ”FETÖ’nün 15 Temmuz 2016’da yaşadığı bozgunun oluşturduğu şoku, endişeyi ve paniği atlattıktan sonra yeniden kara propagandaya başladığını ifade eden Bozdağ, çeşitli darbe teşebbüsü söylentilerini yaymaya başladıklarını kaydetti. FETÖ’ye inanan ama ihanetin içerisinde olmayan samimi vatandaşlara seslenen Bozdağ, şöyle devam etti:“Fetullah Gülen yalancıların, müfterilerin şahıdır ve onunla beraber hareket edip milletimizi aldatanlar da hakeza öyle. Çünkü üç ayda siz devletin içindeki bu Fetullahçı Terör Örgütü yapısını ayıklama imkanına sahip değilsiniz
30-09-2016
Diriliş Postası
Diriliş Postası  
 
Rütbeli 3 asker FETÖ’den gözaltına alındı
Düşmanlığa, ayrımcılığa ve şiddete tahrik
Fetullahçı Terör Örgütünün (FETÖ) darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında Malatya’da rütbeli 3 asker gözaltına alındı. Malatya Cumhuriyet Başsavcılığınca, FETÖ’nün darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında bir binbaşı gözaltına alındı
30-09-2016
Diriliş Postası
Diriliş Postası  
 
Meclisin en büyük gündemi 15 Temmuz olacak
Düşmanlığa, ayrımcılığa ve şiddete tahrik
Yenikapı ruhuna aykırı her davranış FETÖ ile mücadele noktasında bizleri daha da geriye götürecektir. FETÖ ile mücadele, ancak birlik ve beraberlik içerisinde sağlanabilir. Bu süreçte FETÖ ile etkin mücadelenin yolu da OHAL’den geçiyor
30-09-2016
Diriliş Postası
Diriliş Postası  
 
Özel Kuvvetlerden ‘darbe girişimi’ raporu
Düşmanlığa, ayrımcılığa ve şiddete tahrik
Fetullahçı Terör Örgütünün (FETÖ) darbe girişimi sırasında cuntacıların ele geçirmek istediği Özel Kuvvetler Komutanlığınca, 15 Temmuz gecesi karargahta yaşananların detaylarıyla anlatıldığı bir rapor hazırlandı
30-09-2016
Diriliş Postası
Diriliş Postası  
 
Cezaevi çalışanlarına FETÖ operasyonu: 66 gözaltı
Düşmanlığa, ayrımcılığa ve şiddete tahrik
İstanbul Valiliğinden yapılan yazılı açıklamada, FETÖ/PDY terör örgütünün ceza infaz kurumlarındaki yapılanmasına yönelik sürdürülen ve yaklaşık 1,5 ay süre teknik çalışmalar neticesinde sabah saatlerinde İstanbul, İzmir, Ankara, Muğla, Manisa, Uşak, Yozgat ve Tekirdağ illerindeki 80 adrese eş zamanlı operasyon düzenlendiği belirtildi
30-09-2016
Diriliş Postası
Diriliş Postası  
 
15 Temmuz şehidinin babası: Oğlumla gurur duyuyorum
Düşmanlığa, ayrımcılığa ve şiddete tahrik
Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) darbe girişimi sırasında Bayrampaşa Çevik Kuvvet önünde şehit olan Ümit Yolcu’nun babası Sadık Yolcu, AA muhabirine olay gecesini anlattı
30-09-2016
Diriliş Postası
Diriliş Postası  
 
Kayseri’de ‘ByLock’ soruşturmasında 68 kişi gözaltında
Düşmanlığa, ayrımcılığa ve şiddete tahrik
Kayseri‘de yürütülen Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) soruşturması kapsamında, ByLock programı kullanıcısı oldukları gerekçesiyle haklarında yakalama kararı verilen 82 kişiden 68’i gözaltına alındı. Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosunca yürütülen soruşturma kapsamında, esnaf ve çeşitli meslek gruplarından 82 kişi hakkında FETÖ/PDY içerisindeki faaliyette bulundukları ve örgütün kriptolu iletişim programı “ByLock”u kullandıkları iddiasıyla yakalama kararı çıkarıldı
30-09-2016
Diriliş Postası
Diriliş Postası  
 
Yeni FETÖ’lerin çıkmaması için çözüm: İlkeler mücadelesi (5)
Düşmanlığa, ayrımcılığa ve şiddete tahrik
Her şeyden önce siyaset dışı durma iddiasıyla 1970’lerden 2010’lara kadar siyasetten sureten uzak duran, fakat “kendi gizli siyasetini” sürekli takip eden bir oluşumun hiçbir siyasi parti kurmadan, siyasi partiler gibi, hatta onların hepsinin üzerinde bir konum tutarak hâkimiyet kurmaya çalışması, sadece ahlak dışı değildir. Bu yol,anayasaya da çağdaş siyaset bilimine de aykırıdır ve hiçbir devlet bu tür girişimlere izin vermez.Siyaseti kumpaslarla yönlendirmeye çalışmak ve bunları yaparken hala hizmet, imam, cemaat, zekât gibi dinî terminolojiyi bu derin siyasete bulaştırmak, kendisini İslam ile konumlandıran herkese karşı yapılmış bir ihanettir. Türk-İslam coğrafyasına, geleneğine ve geleceğine vurulmuş olan bu darbenin hala zavallı bir kısmı farkında bile değil.Siyasetle ilgili diğer bir dikkat çekici nokta da, “yedi düvelle” barışabilen, gerektiğinde kendisiyle hiçbir ortak özelliği olmayan masonlarla hatta bölücü örgütle işbirliğine açık olabilen, Türkiye’nin meşru ve resmi dini otoritesiymişçesine Papa’yı ziyaret ederek mesajlar veren; hiç üzerine vazife değilken her nedense “Mavi Marmara” olayında basına her zamanki gibi “ters köşe” açıklama yaparak “meşru otorite”ye! selam çakarak güya ince ve akıllı bir siyaset yapan bir yapı, son yüzyılda kendi tabanının en fazla kabul edebileceği ve yakın zamana kadar oy da verdiği bir Hükûmete açık savaş ilan etti. Bununla da sınırlı kalmayıp bu savaşı devlete yönelterekve gerekirse kendi selametleri adına ülkenin felaketi için “dış güçlerden” medet ummayı da kapsayacak şekilde duaya çevirmişlerdir.Herhangi bir yapı, hiçbir temel ilke ve kural tanımadan, zamanla şahsi veya grup çıkarları adına işbirliği yapmadığı, yapamayacağı yapılar kalmayacak şekildemetamorfoza uğramışsa, bunu sorgulayamamanın hiçbir gerekçesi olamaz. Allah her kulu, kendi aklı ve kapasitesi ile sorumlu tutar, yoksa `benim aklım ermedi ama benim büyüğüm benden daha iyi bilirdi` savunması açıkça mantık dışıdır ve bu yorum aynı zamanda dinin emirlerinin de dışındadır.Bu durum bizler için şaşırtıcı değil, çünkü benzer tutum 28 Şubat boyunca binbir tevil ve pişkinlikle sürdürülmüştü. Son yıllarda BBP, MHP ve CHP içerisinde çektikleri operasyonlarla Türkiye’nin her renkten siyasi çeşitliliğini esir almaya ve zamanla yok etmeye; tektipleştirmeye ve bu partilerin seçmenlerini aldatmaya kalkışmayı hâlâ“cemaat” kavramı ile açıklamaya çalışılırsa bunun adı artık “saflık” olmaktan çıkar.İslam coğrafyasının binlerce problemi varken görev alanlarında olmayan konularda iştahlı bir siyasetin sürdürülmesi de oldukça ilginçtir. Papaz okuluna bağış yapma; kilisenin restorasyonuna destek verme; Hillary Clinton’ın seçim kampanyasına yüzbinlerce dolar destek verme; İsrail’deki bir yangına 25.000 dolar bağışta bulunma gibi sırf mesaj vermek için yapılan ve zekât paralarıyla finanse edilen bilmediğimiz binlerce benzeri faaliyet yanlış bir tevil mekanizmasının ürünüdür.Bütün bunları yaparken siyasete bulaşmadıklarını ve uzak durduklarından ısrar etmeleri de garip bir ruh halini resmediyor. Herkesi “saf”, kendilerini “deha” zannetmek de diğer bir kitle psikozunu ortaya koyuyor.Fay hatları kasten sürekli diri tutulmuş olan bir ülkede en zor ama doğru olan duruş, ilkeli olmaya çalışmak, samimiyetle gerçekten hakikat mücadelesi vermek; ama bunu yaparken maddi hiçbir kaygıyla ve beklentiyle değil, “Hak” ve “Hakkaniyet” adına ve halkın lehine hareket etmek gerekir:En basitinden, üzerinde herkesin uzlaşabileceği “adalet” temel değerini bile çekiştirip kendi grup menfaatlerine göre deforme etmek, bu grubun 1978 yılında akıllarına nereden geldiyse,kasetlerinde, olmadıklarını söyledikleri Makyavelizm’i, yani “amaca götüren her yol meşrudur” anlayışını kabulle bu anlayışınTürkiye’deki en büyük uygulayıcısı oldular. Bugüne kadar izledikleri usuller ve uygulamalarıyla Makyavelizm bu grupta aynen tecessüm etti. Oysa,“usul esastan mukaddemdir”(Mecelle) hükmünü koyan veya halk diline bile “usulsüz vusül olmaz” diye inen ‘usul’ü, güya “öz” adına çiğneyen bir anlayışın duracağı nokta belli değildir ve şekil değiştirerek başkalaşmada bir sınır tanımaz. Ama hareketin, sonuçta kendisi olmaktan çıkacağında ve başlangıç noktasıyla geldiği noktanınbirbirinden tamamen alâkasız olduğunda kuşku yoktur.Hıristiyanlıkta bile yanlış yollarla doğru amaçlara ulaşılamayacağı fikri temel ilkelerdendir.“Kendisi zehirli olan ağacın, meyvesinin de zehirli olacağı”na dikkat çekilir. İslam’daki, “yasak” olmasa bile “yasağa giden yolu açan, onu kolaylaştıran yolun da yasaklanması bu kabildendir.Baştan beri ilkeleri olanlar ile rüzgarın önünde yaprak gibi savrulan `konjonktür ehli` arasındaki fark,  cennetle cehennem, bir uçurum ile dağ arasındaki fark kadardır. İlkesiz kişi veya hareketler, sosyal yaşamın kargaşa dolu ve değişken çalkantıları karşısında, “hadisatın önünde” aynen rüzgârın önündeki kuru yaprak gibi savrulmaya adaydırlar.Hiç kuşkusuz herparadigma ve sistem, kendine ait değerler örgüsüne sahiptir ve saçma gibi görünse bile her hadise ve olgu için kendince bir mantık ya da tevil kurmayı başarır. Bir hareketin içerisine giren kişi hapsolduğu “fanus” içerisinde, o fanusun atmosferi dışına kolaylıkla çıkamaz. İçinde olduğu yapının gözlükleri, onun görüş ve düşünce dünyasını sınırlar ve kişinin o sınırların dışına çıkmasına izin vermez. Bu tür grup yapıları içinde sadece belirli yayınlar okunur, belirli TV kanalları izlenir ve bu kısır döngüye bir kez girildiğinde, gittikçe derinleşen ve içinden çıkılması güçleşen bir “sanal dünya”nınparçası olunmuş olur.İnsan aklını esaret altına alan, onuntemel referansların yüklediği “akletme” yükümlülüğünü devre dışı bırakan; zamanla “mankurt”laştıran düşünce tarzları ne İslam’ın ne de modern dünyanın gerçekleriyle bağdaşmaktan uzaktır. Hele ki, aklı kısırlaştıran bu uygulamalar İslam adına yapılıyorsa bu düpedüz İslam’a hakarettir ve zarardan başka bir şey getirmez.Bu tür yapıların içindeki “kesin inançlı” insanlar, genellikle dünyayı kurtarma gibi büyük bir idealin peşinde sürüklenmeye ikna edilirler.Bunun özellikle gençlik yıllarında tılsımlı/büyüleyici bir yönü vardır. Dünyayı kurtaracak bir “Devrim” veya “Dünya çapında bir Hizmet” ya da “bütün insanlığı kurtaracak reçeteler”den bahsetmek aşırı iddialı ve mensuplarına şişirilmiş bir özgüvenle birlikte “grup kimliği”, bir seçilmişlik/farklılık, güç vehmi ve megalomani pompalayarak hayatın gerçekliğinden onları koparmaktadır. Mesela aile fertleriyle bile görüşmeyen, yakınlarıyla veya beraber eğitim aldığı arkadaşlarından (grup dışında) hiç kimseyle görüşmeyen/görüşemeyen; ömrü boyunca hiçbir gerçek mesleki tecrübesi olmayan bir kimse, yurtdışında hiç görmeyeceği örneğin Sibirya’nın Tuva bölgesindeki bir okuldan büyük bir tatmin almaktadır. Hâlbuki anne-babasıyla, yakın akrabalarıyla ilişkileri, sokağında yaşayan muhtaç kişi, İslam’ın açık emirlerine göre, yaşadığı yerden on bin kilometre uzaklıktaki okuldan çok daha değerlidir ve oradaki insan hiçbir şekilde onun sorumluluğunda değildir.Bu ülkede birbirine en muhalif görüşlerin bile birbirine nasıl evirilebildiğini, dönüştürülebildiğini; en sağdan en sola, en soldan da en sağa doğru nasıl kaydırılabildiğini; 20-30 yıl içinde söylemlerin nasıl da renkten renge girdiğini, Türkiye düşünce hayatını bilen ve kafa yoranlar iyi bilirler. Halbuki,konjonktürel olarak duruşunu ve gündemini anında değiştiren,zihnen yabancılaşmış, hava durumuna göre suret değiştirebilen, her kalıba girebilecek her türden yapının, İslam’a, dünyaya veya memlekete beladan başka getirebileceği bir yenilik olamaz.Aşırı örgüt yapılarının geçmişte halk adına savaş söyleminden ‘taşeron örgüt’leredönüştürülmesi gibi, büyük kitle hareketlerinin de zihnen dönüştürülüp bir taraftan mankurtlaştırılarak diğer taraftan zihnen hamur gibi yoğrularak kendi toplumuna karşı nasıl da namluları çevirebildiğini gördük.Herhangi biri toplum hareketinin veya sivil yapının üyesi, bulunduğu noktada, “bizim vazgeçemeyeceğimiz temel ilke ve kurallarımız nelerdir” sorusuna cevap alamıyor ve bunu sorgulayamıyorsa, bulunduğu yapının yıllar içinde neye ve nereye evrilip çevrileceğini de bilemez. Yani kendi tercihleriyle bile isteye `ilkesizlik sarmalı` içine düşmek zorunda kalırlar ve kurtulamazlar.Adaleti, insan haklarına saygıyı, yolsuzlukla mücadeleyi, her tür göreve gelişte liyakat esasını savunmaya yüzü olabilecek kişiler, ülkenin sağından soluna her görüşten namuslu insanlar olabilir. Yoksa bu kavramları, işlerine geldiği zamanda ve sadece kendileri için hatırlayanlar değil…Ülke, kendi içindeki çatlaklarını onarana kadar, herkes ve grup hak ettiği çizgiye razı olana kadar; herkese hakettiği kadarının verilmesinin bir temel ilke olarak toplum çapında uygulandığı normal bir ortama geçene dek hakkaniyet ve adalet mücadelesine devam edilmelidir. Adalet ve hakkaniyetten sapanları da, uyarmak ve istikrarlı bir şekilde bulunduğumuz çizgiyi ve ilkeleri korumakla yükümlü olduğumuzu, Allah`ın bizden başka bir taşıyamayacağımız yükü ummadığını referanslara bakarak bilebiliyorum…
30-09-2016
Diriliş Postası
Diriliş Postası  
 
FETÖ’nün ‘Deniz Kuvvetleri imamı tutuklandı
Düşmanlığa, ayrımcılığa ve şiddete tahrik
FETÖ’nün ‘Deniz Kuvvetleri imamı’ olduğu iddiasıyla Gebze Adliyesi’ne sevk edilen Orhan Sipahioğlu savcılıkta ifadesinin alınmasının ardından tutuklanması isteğiyle mahkemeye sevk edildi
30-09-2016
Diriliş Postası
Diriliş Postası  
 
KCK ana davasında FETÖ iddianamesi istendi
Düşmanlığa, ayrımcılığa ve şiddete tahrik
Diyarbakır’da görülen terör örgütü PKK’nın üst yapılanması KCK ana davasında, dosyaya konulmak üzere, Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) elebaşı Fetullah Gülen’in de aralarında bulunduğu 73 şüpheli hakkında hazırlanan “çatı iddianamesi” istendi. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmada sanıklar, daha önce kendilerini yargılayan hakimlerin terör örgütü FETÖ ile bağlantısı olduğu yönünde iddialarda bulundu
30-09-2016
Diriliş Postası
Diriliş Postası  
 
Bombalanan Meclis yeni yasama yılına hazırlanıyor
Düşmanlığa, ayrımcılığa ve şiddete tahrik
Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) darbe girişiminde bulunduğu 15 Temmuz gecesi bombalanan Meclis, tamirat ve tadilat çalışmaları ile 26. Bu arada, TBMM Ana Binası’nın, FETÖ’nün darbe girişiminde bulunduğu 15 Temmuz gecesi bombalanan bölümlerinin tadilat ve tamiratı devam ediyor
30-09-2016
Diriliş Postası
Diriliş Postası  
 
FETÖ mağduru Keskin, geri dönmek istiyor
Düşmanlığa, ayrımcılığa ve şiddete tahrik
Kübra Minnet / ANKARAFETÖ’cü kadroları devlete sızdırmak için uygulanan bu sisteminin binlerce mağduru olduğu belirlenmişti. Bu kapsamda FETÖ’nün mağdur ettiği isimlerden olan biri olan TRT eski Haber Müdürü Abdurrahman Keskin, yaşadıklarını Diriliş Postası’na anlattı. Keskin, 15 Temmuz darbe girişiminden 3 ay önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a FETÖ’cülerin kendisine uyguladığı mobbing ve istifa süreciyle ilgili dilekçe yazdığını belirtti. Yazdığı iki farklı dilekçenin ilkinde, 5 Ağustos 2012’de her ne kadar kendi isteğiyle istifa etse de aslında FETÖ’cüler tarafından buna mecbur bırakıldığını dile getiren Keskin, görevine geri dönme hakkının da elinden alındığını söyleyerek şu ifadeleri kullandı: “5 Ağustos 2012’de her ne kadar kendi isteğimle istifa ettiysem de, bu istifanın arkasında çok farklı etkenler vardı. ”Cumhurbaşkanı Erdoğan’a 14 Nisan’da yazdığı bir diğer dilekçede isetehlikenin ne denli büyük olduğunu kaleme alan Keskin, FETÖ’nün üst aklın talimatıyla devlete çaresizleştirmeye yönelik adımlar attığını ve ülkenin kurtuluşunun başkanlık sisteminden geçtiğini vurgulayarak, şunları söyledi “24 yıllık uluslararası bir gazeteciyim. FETÖ’cülerin darbe girişiminde bulunacak kadar ileri gidebileceğini tahmin edemediğini, ancak örgütün girişimde bulunmadan önce de, devletin içinde yapılanma çalışmalarının olduğunun altını çizen Keskin, verilen bu mücadelede birlik olmanın önemine değindi
30-09-2016
Diriliş Postası
Diriliş Postası  
 
“Adil Öksüz cemaatte Genelkurmay başkanı seviyesinde”
Düşmanlığa, ayrımcılığa ve şiddete tahrik
Türkkan; ‘FETÖ’nün Hava Kuvvetleri İmamı” Adil Öksüz hakkında “Adil Abi, cemaatte Genelkurmay başkanı seviyesinde, Akın Öztürk hakkında ise “İşin başında Öztürk Paşa olduğunu sanmıyorum, o sadece bir kukla” ifadelerini kullandı
30-09-2016
Diriliş Postası
Yücel Oğurlu  
 
Yeni FETÖ’lerin çıkmaması için çözüm: İlkeler mücadelesi (5)
Düşmanlığa, ayrımcılığa ve şiddete tahrik
Her şeyden önce siyaset dışı durma iddiasıyla 1970’lerden 2010’lara kadar siyasetten sureten uzak duran, fakat “kendi gizli siyasetini” sürekli takip eden bir oluşumun hiçbir siyasi parti kurmadan, siyasi partiler gibi, hatta onların hepsinin üzerinde bir konum tutarak hâkimiyet kurmaya çalışması, sadece ahlak dışı değildir. Bu yol,anayasaya da çağdaş siyaset bilimine de aykırıdır ve hiçbir devlet bu tür girişimlere izin vermez.Siyaseti kumpaslarla yönlendirmeye çalışmak ve bunları yaparken hala hizmet, imam, cemaat, zekât gibi dinî terminolojiyi bu derin siyasete bulaştırmak, kendisini İslam ile konumlandıran herkese karşı yapılmış bir ihanettir. Türk-İslam coğrafyasına, geleneğine ve geleceğine vurulmuş olan bu darbenin hala zavallı bir kısmı farkında bile değil.Siyasetle ilgili diğer bir dikkat çekici nokta da, “yedi düvelle” barışabilen, gerektiğinde kendisiyle hiçbir ortak özelliği olmayan masonlarla hatta bölücü örgütle işbirliğine açık olabilen, Türkiye’nin meşru ve resmi dini otoritesiymişçesine Papa’yı ziyaret ederek mesajlar veren; hiç üzerine vazife değilken her nedense “Mavi Marmara” olayında basına her zamanki gibi “ters köşe” açıklama yaparak “meşru otorite”ye! selam çakarak güya ince ve akıllı bir siyaset yapan bir yapı, son yüzyılda kendi tabanının en fazla kabul edebileceği ve yakın zamana kadar oy da verdiği bir Hükûmete açık savaş ilan etti. Bununla da sınırlı kalmayıp bu savaşı devlete yönelterekve gerekirse kendi selametleri adına ülkenin felaketi için “dış güçlerden” medet ummayı da kapsayacak şekilde duaya çevirmişlerdir.Herhangi bir yapı, hiçbir temel ilke ve kural tanımadan, zamanla şahsi veya grup çıkarları adına işbirliği yapmadığı, yapamayacağı yapılar kalmayacak şekildemetamorfoza uğramışsa, bunu sorgulayamamanın hiçbir gerekçesi olamaz. Allah her kulu, kendi aklı ve kapasitesi ile sorumlu tutar, yoksa `benim aklım ermedi ama benim büyüğüm benden daha iyi bilirdi` savunması açıkça mantık dışıdır ve bu yorum aynı zamanda dinin emirlerinin de dışındadır.Bu durum bizler için şaşırtıcı değil, çünkü benzer tutum 28 Şubat boyunca binbir tevil ve pişkinlikle sürdürülmüştü. Son yıllarda BBP, MHP ve CHP içerisinde çektikleri operasyonlarla Türkiye’nin her renkten siyasi çeşitliliğini esir almaya ve zamanla yok etmeye; tektipleştirmeye ve bu partilerin seçmenlerini aldatmaya kalkışmayı hâlâ“cemaat” kavramı ile açıklamaya çalışılırsa bunun adı artık “saflık” olmaktan çıkar.İslam coğrafyasının binlerce problemi varken görev alanlarında olmayan konularda iştahlı bir siyasetin sürdürülmesi de oldukça ilginçtir. Papaz okuluna bağış yapma; kilisenin restorasyonuna destek verme; Hillary Clinton’ın seçim kampanyasına yüzbinlerce dolar destek verme; İsrail’deki bir yangına 25.000 dolar bağışta bulunma gibi sırf mesaj vermek için yapılan ve zekât paralarıyla finanse edilen bilmediğimiz binlerce benzeri faaliyet yanlış bir tevil mekanizmasının ürünüdür.Bütün bunları yaparken siyasete bulaşmadıklarını ve uzak durduklarından ısrar etmeleri de garip bir ruh halini resmediyor. Herkesi “saf”, kendilerini “deha” zannetmek de diğer bir kitle psikozunu ortaya koyuyor.Fay hatları kasten sürekli diri tutulmuş olan bir ülkede en zor ama doğru olan duruş, ilkeli olmaya çalışmak, samimiyetle gerçekten hakikat mücadelesi vermek; ama bunu yaparken maddi hiçbir kaygıyla ve beklentiyle değil, “Hak” ve “Hakkaniyet” adına ve halkın lehine hareket etmek gerekir:En basitinden, üzerinde herkesin uzlaşabileceği “adalet” temel değerini bile çekiştirip kendi grup menfaatlerine göre deforme etmek, bu grubun 1978 yılında akıllarına nereden geldiyse,kasetlerinde, olmadıklarını söyledikleri Makyavelizm’i, yani “amaca götüren her yol meşrudur” anlayışını kabulle bu anlayışınTürkiye’deki en büyük uygulayıcısı oldular. Bugüne kadar izledikleri usuller ve uygulamalarıyla Makyavelizm bu grupta aynen tecessüm etti. Oysa,“usul esastan mukaddemdir”(Mecelle) hükmünü koyan veya halk diline bile “usulsüz vusül olmaz” diye inen ‘usul’ü, güya “öz” adına çiğneyen bir anlayışın duracağı nokta belli değildir ve şekil değiştirerek başkalaşmada bir sınır tanımaz. Ama hareketin, sonuçta kendisi olmaktan çıkacağında ve başlangıç noktasıyla geldiği noktanınbirbirinden tamamen alâkasız olduğunda kuşku yoktur.Hıristiyanlıkta bile yanlış yollarla doğru amaçlara ulaşılamayacağı fikri temel ilkelerdendir.“Kendisi zehirli olan ağacın, meyvesinin de zehirli olacağı”na dikkat çekilir. İslam’daki, “yasak” olmasa bile “yasağa giden yolu açan, onu kolaylaştıran yolun da yasaklanması bu kabildendir.Baştan beri ilkeleri olanlar ile rüzgarın önünde yaprak gibi savrulan `konjonktür ehli` arasındaki fark,  cennetle cehennem, bir uçurum ile dağ arasındaki fark kadardır. İlkesiz kişi veya hareketler, sosyal yaşamın kargaşa dolu ve değişken çalkantıları karşısında, “hadisatın önünde” aynen rüzgârın önündeki kuru yaprak gibi savrulmaya adaydırlar.Hiç kuşkusuz herparadigma ve sistem, kendine ait değerler örgüsüne sahiptir ve saçma gibi görünse bile her hadise ve olgu için kendince bir mantık ya da tevil kurmayı başarır. Bir hareketin içerisine giren kişi hapsolduğu “fanus” içerisinde, o fanusun atmosferi dışına kolaylıkla çıkamaz. İçinde olduğu yapının gözlükleri, onun görüş ve düşünce dünyasını sınırlar ve kişinin o sınırların dışına çıkmasına izin vermez. Bu tür grup yapıları içinde sadece belirli yayınlar okunur, belirli TV kanalları izlenir ve bu kısır döngüye bir kez girildiğinde, gittikçe derinleşen ve içinden çıkılması güçleşen bir “sanal dünya”nınparçası olunmuş olur.İnsan aklını esaret altına alan, onuntemel referansların yüklediği “akletme” yükümlülüğünü devre dışı bırakan; zamanla “mankurt”laştıran düşünce tarzları ne İslam’ın ne de modern dünyanın gerçekleriyle bağdaşmaktan uzaktır. Hele ki, aklı kısırlaştıran bu uygulamalar İslam adına yapılıyorsa bu düpedüz İslam’a hakarettir ve zarardan başka bir şey getirmez.Bu tür yapıların içindeki “kesin inançlı” insanlar, genellikle dünyayı kurtarma gibi büyük bir idealin peşinde sürüklenmeye ikna edilirler.Bunun özellikle gençlik yıllarında tılsımlı/büyüleyici bir yönü vardır. Dünyayı kurtaracak bir “Devrim” veya “Dünya çapında bir Hizmet” ya da “bütün insanlığı kurtaracak reçeteler”den bahsetmek aşırı iddialı ve mensuplarına şişirilmiş bir özgüvenle birlikte “grup kimliği”, bir seçilmişlik/farklılık, güç vehmi ve megalomani pompalayarak hayatın gerçekliğinden onları koparmaktadır. Mesela aile fertleriyle bile görüşmeyen, yakınlarıyla veya beraber eğitim aldığı arkadaşlarından (grup dışında) hiç kimseyle görüşmeyen/görüşemeyen; ömrü boyunca hiçbir gerçek mesleki tecrübesi olmayan bir kimse, yurtdışında hiç görmeyeceği örneğin Sibirya’nın Tuva bölgesindeki bir okuldan büyük bir tatmin almaktadır. Hâlbuki anne-babasıyla, yakın akrabalarıyla ilişkileri, sokağında yaşayan muhtaç kişi, İslam’ın açık emirlerine göre, yaşadığı yerden on bin kilometre uzaklıktaki okuldan çok daha değerlidir ve oradaki insan hiçbir şekilde onun sorumluluğunda değildir.Bu ülkede birbirine en muhalif görüşlerin bile birbirine nasıl evirilebildiğini, dönüştürülebildiğini; en sağdan en sola, en soldan da en sağa doğru nasıl kaydırılabildiğini; 20-30 yıl içinde söylemlerin nasıl da renkten renge girdiğini, Türkiye düşünce hayatını bilen ve kafa yoranlar iyi bilirler. Halbuki,konjonktürel olarak duruşunu ve gündemini anında değiştiren,zihnen yabancılaşmış, hava durumuna göre suret değiştirebilen, her kalıba girebilecek her türden yapının, İslam’a, dünyaya veya memlekete beladan başka getirebileceği bir yenilik olamaz.Aşırı örgüt yapılarının geçmişte halk adına savaş söyleminden ‘taşeron örgüt’leredönüştürülmesi gibi, büyük kitle hareketlerinin de zihnen dönüştürülüp bir taraftan mankurtlaştırılarak diğer taraftan zihnen hamur gibi yoğrularak kendi toplumuna karşı nasıl da namluları çevirebildiğini gördük.Herhangi biri toplum hareketinin veya sivil yapının üyesi, bulunduğu noktada, “bizim vazgeçemeyeceğimiz temel ilke ve kurallarımız nelerdir” sorusuna cevap alamıyor ve bunu sorgulayamıyorsa, bulunduğu yapının yıllar içinde neye ve nereye evrilip çevrileceğini de bilemez. Yani kendi tercihleriyle bile isteye `ilkesizlik sarmalı` içine düşmek zorunda kalırlar ve kurtulamazlar.Adaleti, insan haklarına saygıyı, yolsuzlukla mücadeleyi, her tür göreve gelişte liyakat esasını savunmaya yüzü olabilecek kişiler, ülkenin sağından soluna her görüşten namuslu insanlar olabilir. Yoksa bu kavramları, işlerine geldiği zamanda ve sadece kendileri için hatırlayanlar değil…Ülke, kendi içindeki çatlaklarını onarana kadar, herkes ve grup hak ettiği çizgiye razı olana kadar; herkese hakettiği kadarının verilmesinin bir temel ilke olarak toplum çapında uygulandığı normal bir ortama geçene dek hakkaniyet ve adalet mücadelesine devam edilmelidir. Adalet ve hakkaniyetten sapanları da, uyarmak ve istikrarlı bir şekilde bulunduğumuz çizgiyi ve ilkeleri korumakla yükümlü olduğumuzu, Allah`ın bizden başka bir taşıyamayacağımız yükü ummadığını referanslara bakarak bilebiliyorum…
30-09-2016
Diriliş Postası
Ibrahim Kılıç  
 
Korkunun ecele 1001 faydası
Düşmanlığa, ayrımcılığa ve şiddete tahrik
Bu noktada iki ana başlık önemli: İlki FETÖ biter mi, ikincisi ise yeni bir darbe teşebbüsü olacak mı?FETÖ bitmez mi?Yine birileri farkında olmadanFETÖ’nün ve akıl hocalarının değirmenine su taşıyorlar ve bu örgüte olağanüstü güçler atfediyorlar. Bu yazı ve haberlere bakacak olursak FETÖ öylesine güçlü, öylesine akıllı, öylesine becerikli vs. Tutuklananların FETÖ ile hiç ilgisi olmayanların isimlerini vererek davaya dahil etme çalışmaları savcıları da zora sokuyor. Yine kamudaki FETÖ temizliğini sabote etmek ve sulandırmak için FETÖ ile hiç ilgisi olmayan kişileri isimsiz ihbar mektupları, şikâyet vs. Ne NATO’cuların ne Avrasyacıların ne de FETÖ’cülerin oyunlarına gelin
29-09-2016
Diriliş Postası
Diriliş Postası  
 
FETÖ soruşturması kapsamında Aktif Eğitim-Sen’den 21 kişi tutuklandı
Düşmanlığa, ayrımcılığa ve şiddete tahrik
Fetullahçı Terör Örgütü‘nün (FETÖ) darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında Aktif Eğitim-Sen Bursa Şubesine yönelik operasyonda gözaltına alınan 30 kişiden 21’i tutuklandı. Bu kişilerden bazılarının şifreli mesajlaşma sistemi “ByLock” kullandığı, kimilerinin de FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in destek talimatının ardından Bank Asya’ya para yatırdığı belirlenmişti