Düşmanlığa, ayrımcılığa ve şiddete tahrik
Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ'un 2009'da bir gece yarısı çıkarılan ve askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasının önünü açan yasa değişikliğine dikkat çekmesiyle birlikte “FETÖ'nün siyasi ayağı” tartışılmaya başlandı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “FETÖ'nün Meclis'te yasa çıkarttırdığı” tespitinin bazı iddianamelerde de yer aldığına dikkat çekip, “Devleti FETÖ'ye teslim eden kişi Recep Tayyip Erdoğan'dır” dedi. Erdoğan da bugün, “FETÖ’nün siyasi ayağının Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi” olduğunu söyledi. Kılıçdaroğlu'na, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun'un dün Twitter'dan verdiği cevaptan şu bölümün altını çizelim: “FETÖ’nün devlete yönelik ihanet adımlarından olan; 7 Şubat MİT operasyonu, 17 Aralık küresel darbe girişimi, 25 Aralık ekonomiyi çökertme hamlesi ve 15 Temmuz işgal girişimi Sayın Cumhurbaşkanımızın dik duruşu, milletimizin ise iradesine sahip çıkmasıyla yerle bir edilmiştir. ” Daha önce Erdoğan da “FETÖ'nün ihanetini”, 7 Şubat MİT operasyonuyla anladıklarını söylemişti. MİT OPERASYONUNDAN SONRA HANGİ KANUN ÇIKTI? 7 Şubat 2012'deki MİT operasyonunu vurgulamamızın sebebi şu; AKP'nin, “FETÖ'yle irtibatın kesilmesinin” miladı olarak bu tarihi kabul ettiği anlaşılıyor. Bu durumda 2012'den sonra “FETÖ”nün işine yarayacak herhangi bir kanun çıkarılmamış olması gerekir, değil mi? Acaba öyle mi? Genelkurmay Çatı İddianamesi'ndeki şu bölümü okuyalım: “Örgüt, kritik kadrodaki personeli vasıtasıyla, TSK içerisindeki mevcudiyetini muhafaza edebilmek adına özellikle Disiplin Kanunu ile örgüt lehine kullanabileceği düzenlemeler yapabilmiştir. İlk bakışta disiplinsiz personelin ayrılması için sistematik bir yol gibi görünen bu sistem, FETÖ mensubu kötü niyetli amirler tarafından kısa sürede personel hakkında arka arkaya cezalar verilmek suretiyle personelin TSK'dan ayrılması veya bu husus dile getirilerek personel üzerinde baskı oluşturulması için bir yöntem olarak kullanılmıştır. İddianamede, bu sistemin nasıl kullanıldığı ise şöyle anlatıldı: “Yeni sicil sistemi ve öngörülen terfi sistemi, normal şartlarda İnsan Kaynakları Yönetimi sürecinde herkes için eşit, uygulanabilir ve geçerli bir sistem olarak öngörülmekle birlikte, ancak yine FETÖ mensuplarının rakiplerinin ayıklanması ve önlerinin açılabilmesi için kullanılabilecek şekilde; Albay terfilerinde sicil notu 90'ndan 95'e yükseltilmiştir. FETÖ mensubu olmayanların havuz dışında bırakılması kolaylaştırılmıştır. Sicil değerlendirmesinde zorunlu kanaat girilmesi kapsamında; FETÖ mensubu amirler, örgüte mensup maiyetine olumlu sicil verebilmek için sicil sistemini sonuna kadar kullanmıştır. FETÖ mensubu subaylar görev safahatlarında gizli bir elin desteğiyle problemsiz ve stessiz bir şekilde ilerlerken (sınav stresi yaşamamışlar, hukuki problemlerinde FETÖ mensubu hukukçulardan destek alabilmişler, yoğun, yorucu ve verimli bir çalışma performansı göstermeseler dahi FETÖ mensubu amirlerinden tam sicil notu alabilmişler), FETÖ mensubu olmayan personel sistem içerisinde yaşadığı sorunlar ile tek başına mücadele etmiştir. O dip notun son cümlesi şöyle: “Bu sicil ve terfi sistemi neticesinde 6'ıncı yıldan itibaren (2020 yılı) FETÖ/PDY mensubu olmayan personelin terfi etmesinin önüne geçilmesinin planlandığı ve 2020'li yıllarda TSK komuta kademesinin tamamen ele geçirilmesinin hedeflendiği değerlendirilmektedir. MECLİS'TE NELER KONUŞULDU Peki, Meclis'teki görüşmelerde neler konuşuldu, “FETÖ tehlikesini” fark eden oldu mu; Bunu da aktaralım. 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra hazırlanan Genelkurmay Çatı İddianamesi sayesinde öğrenmiş olduk ki; Bu bir “TSK'da disiplini sağlama” kanunu değil, meğer “FETÖ'nün TSK komuta kademesini tamamen ele geçirme” hedefinin en önemli aracıymış!