Düşmanlığa, ayrımcılığa ve şiddete tahrik
Emekli Tuğamiral Turgay Erdağ'dan olay yaratacak sözler...Emekli Tuğamiral Turgay Erdağ'dan olay yaratacak sözler... Karar pilota ait değil, pilot ona verilen direktifi uyguladı. Vurmaya karar verme anını çok önemsiyorum. Vurulmalı mıydı? Biz askerler bu tür hamleler öncesinde, hamleden sonra olacakları da analiz ederiz. Fayda-maliyet analizi yaparız. Elde ettiğimiz fayda o kadar büyük olmalı ki maliyetine değsin. Görünürde büyük bir fayda yok ve maliyeti de yüksek. Evet, 17 saniyelik bir ihlal var. Dünyanın hiçbir yerinde düşmanca faaliyet göstermediği anlaşılan bir uçak vurulmaz. Vuruluyorsa özel bir nedeni olması, arkasında çok büyük bir faydanın olması, önceden belirlenen bir politikayı desteklemesi lazım. Düşürme anına kadar ihlaller ile ilgili sıkıntı ve gerginlikler yaşanmış olabilir, fakat bu sıkıntıyı gidermek için daha fazla adımlar atılabilirdi. Foto: SÖZCÜ -Emekli Tuğamiral Turgay Erdağ Gökmen Ulu’ya konuştu Uçak düştüğü andan itibaren Türkiye, Rusya ile müthiş bir kriz yaşamaya ve bütün kazanımlarını kaybetmeye başladı. Rusya, dozu kontrollü biçimde artırarak, kocaman adımlarla Türkiye'nin üzerine geliyor. Moskova bütün dostluk köprülerini atmış gibi görünüyor. Onlarca yıldır Ruslar ile beraber özellikle Karadeniz'de askeri alanda büyük adımlar atılmış, büyük organizasyonlar tesis edilmişti. Sahil Güvenlik alanında olduğu gibi. Rus subaylar Karadeniz Ereğli'de Türk subayların emrinde çalışıyorlardı. Karadeniz Uyum Harekatı Türkiye'nin önderliğinde olmuştu. Karadeniz'e bölgede olmayan güçlerin girmemesi için yapılmış bir organizasyondu. İyi ilişkiler çok ileri üzeydeydi. Artık hepsi bitti. Bu işler birdenbire değil, zaman ile ikna ile güven kazanma ile emek ile oluyor. Bunca emek boşa gitmiş oldu. Yapabilir. Bu olasılık göz ardı edilemez. Dikkatli olmak gerekir. Nitekim bu ihtimal bile az önce saydığım kayıplardan biridir. Çünkü Türk uçağı Suriye sınırında artık gönül rahatlığı ile uçamayacaktır, Türk savaş gemisi İskenderun açıklarında aynı rahatlıkla dolaşamayacaktır. Bu ihtimal artık hep göz önünde tutulacaktır. Rusya uçağı düştüğü andan itibaren Türkiye dış politikadaki esnekliğini kaybetti. Artık ABD ve AB eksenli bir politika izlemek zorunda kalacak. Oysa bu olay öncesine kadar Türkiye'nin seçenekleri daha fazlaydı ve bu, ülkemizin elini kuvvetlendiriyor, pazarlık gücünü artırıyordu. Üstelik şimdi Rusya ve beraberindeki grubu da karşısına almış oldu. Arkadan hançerlendik demesinin nedeni Rus uçağının Türkiye tarafından vurulacağını hiç düşünmemesi. Böyle bir algıları olsaydı, askeri literatüre göre havada o uçağı savunacak başka uçakları olurdu. Diğer yandan, Rusya ile Türkiye arasında Suriye üzerinde ciddi anlaşmazlıklar olduğu anlaşılıyor. Halbuki hedef terör gruplarına karşı ortak hareket etmek olarak görülüyor. Ama görünmeyen boyutunda yaşanan anlaşmazlıklar mı var, uçak bunun sonucu mu düşürüldü soruları akla geliyor. Biz denizde de bu ihlalleri çok gördük ama Ege'de bu nedenle savaşın eşiğine hiç gelinmedi. Siyaset kurumları, bu ihlaller karşısında diplomatik yöntemleri tercih etti. Rus uçağının niçin düşürüldüğü sorgulanmalıdır. Üst üste olan kısa sınır ihlalleri üzerine “Bir daha olursa vurun” emri bilinçli, planlı olarak verilmiş midir, bunu bilemiyorum. Devletin en tepesinde “Rus uçağı olduğunu bilmiyorduk” sözü akla başka sorular getiriyor. Bu kabul edilemez. Gemiler yabancı bir ülkenin kara sularından zararsız geçiş yapmak zorundadır. Ateş edemezsiniz, silahlarınızı o ülkeye çeviremezsiniz, tehdit eder görünüm veremezsiniz. Oradan, o ülkenin yasalarına uygun olarak ve centilmence geçmelisiniz. Askerin münferit bir davranışı olamaz. Gemi, ülkesinin politikasını uygulamıştır. Sayın Numan Kurtulmuş'un dediği gibi “Çocukça bir davranış” değildir. Bilinçli ve istenerek yapılmış bir davranıştır. Türkiye'ye “Terör tehlikesi var, tedbir aldım” gerekçesi ile ama aslında öfkeli olmanın bir mesajıdır. Foto: DHA Irak'ın kuzeyinde olduğu gibi Suriye'nin kuzeyinde de bir Kürt devleti oluşturulmaya çalışılıyor. Fakat Batı için işler istenildiği gibi gitmedi. Çünkü bu hedefe sorun teşkil eden IŞİD terörü ABD ve AB'yi rahatsız etti. Suriye kontrol edilemez hale geldi. Rusya da Suriye'den elini çekmeyeceğini gösterdi ve bu ülkenin kuzeyi için Batı ile ortak hareket etmeye başladı. Üstelik Esad rejiminin de kalabileceğini dile getirdiler. Şu an orada PYD'ye bir koridor açılmaya çalışılıyor. Amaç yeni Kürt devletini denize kavuşturmak. Böylelikle enerji kaynaklarının dünyaya ulaşımını bu Kürt devleti üzerinden sağlamayı planlıyorlar. Bu durum Türkiye'nin stratejik önemine büyük ölçüde zarar verir. Bu bir güç gösterisidir. Caydırıcı unsurdur. Deniz kuvvetinin barış zamanında da ne kadar önemli olduğunun göstergesidir. Deniz kuvveti barış zamanında devletin politikasını her yerde ortaya koyma yeteneğini sağlamaktadır. Doğu Akdeniz'deki savaş gemilerine baktığımızda, hangi ülkelerin Suriye üzerinde ne kadar iddialı ve ısrarlı olduğunu okuyabiliyoruz. Savaş gemilerini Doğu Akdeniz'e gönderen devletler, güç ortaya koyarak, paylaşımda söz sahibi olarak pastadan pay talep edecekler. Bu pasta petroldür. Deniz ulaşımını kullanarak dünyanın hemen her yerine ulaşabilirsiniz. En ucuz ticari taşımacılık olan deniz ulaşımının önemi çok büyüktür. Ayrıca deniz altındaki enerji kaynakları henüz çıkarılmadı. Dünyanın geleceğinde denizdeki petrol ve doğalgazın büyük değeri var. Bunlar için denizde güçlü olmanız gerekir. Gelişmiş tüm ülkelere baktığınızda deniz kuvvetlerinin muhteşem olduğunu görürsünüz. Bu güçle deniz ticaretinin, yeni enerji kaynaklarının, ülkenizin güvenliğini sağlayabilir, tehditleri size ulaşmadan yok edebilirsiniz. Dünyada söz sahibi olmak istiyorsanız kuvvetli donanmanız olacak. Türkiye Cumhuriyeti bir savaşa girseydi bu kadar üst rütbeli subayı kaybetmezdi. Türk Ulusu tarih boyunca yaşadığı hiçbir savaşta bu kadar çok subay kaybedilmedi. Deniz Kuvvetleri'nin 30 senelik geleceği yok edildi. Bellek, vizyon, prensipler, duruş, moral değerler büyük zarar gördü. Ancak muhabere gücünün çok zafiyete uğrayacağını düşünmüyorum. Orada gencecik çocuklar var, görevlerini aslanlar gibi yaparlar. Sıkıntı, karar mekanizmasındaki üst rütbeli askerlerin ne durumda olduklarıdır. Yıllarını askerlik vazifesine veren iyi en general, amiral ve kurmay albaylar Silahlı Kuvvetler'in imzası ile tasfiye edildi. Tasfiyenin ardından şu an karar mekanizmasında bulunanlar ulusun kaderini nasıl etkileyecekleri çok önemli. Mesela Cemal Temizöz. Jandarma olarak terörle boğuşmuş, bu vatan için yıllarını vermiş ama faili meçhul suçlaması ile hapse atılmış. Şimdi aynı bölgeye gönderdiğiniz üsteğmen terörle nasıl mücadele edecek? Cemal Temizöz'ün terörle mücadele ettiğini, hapse atıldığını düşünecek. PKK tanık, TSK sanık yapılarak, 26. Genelkurmay Başkanı Sayın İlker Başbuğ bile “Terörist” suçlaması ile hapse atıldı. Bizim başımıza da aynı şey gelebilir tedirginliği yaşıyorlar. Yetersiz buluyorum. Cinayet işleyen, devletin içinde örgütlenerek suç işleyen, ülkenin silahlı kuvvetlerini ele geçirmeye çalışanlar yargı önünde henüz hesap vermediler. Birinci Ordu'nun savaş planlarını kim çaldı? Donanma Komutanlığı'nın içine sahte CD'yi kim koydu? Bunlar TSK'nın içinde. Silahlı Kuvvetler yönetiminden bu yönde bir açıklama duymadık. TSK yönetimi bu çetenin varlığı ile ilgili de halen bir açıklama yapmadı. Yokmuş gibi davranılıyor. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin içinde kendi ulusu için hareket etmeyecek, kendi devletinden emir almayacak insanlar var. Kriz anlarında bu insanların karar mekanizmalarında bulunmalarının tehlikesini düşünebiliyor musunuz?